Ayın Üyesi ile Röportaj - Ekim 2019 - Old Santi

  • Herkese merhaba,


    Gerçekleştirdiğimiz son kurul toplantısında Old Santi’yi oybirliği ile Ekim Ayının Üyesi olarak belirledik. Kendisine forumun en aktif üyelerinden olduğu ve özenli üslubu için buradan da teşekkürlerimizi iletiyoruz. Lafı fazla uzatmadan kendisi ile yaptığımız röportaja geçelim. İyi okumalar!



    Öncelikle ForumFB ailesi olarak sizi tebrik ederiz, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?


    Merhaba,

    Ayın üyesi seçilmek benim için gerçekten çok mutluluk verici bir sürpriz oldu. Her şeyden önce çok teşekkür ederim. Bu harika uygulama için sizleri tebrik ederim.


    Bu forumdaki renktaşlarla ben de kendimi aile gibi hissediyor ve forumumuzdan çok keyif alıyorum. Nasıl başardık bilmiyorum, ama diğer forumlara göre çok elit bir kitle var burada. Farklı meslek gruplarından, farklı yerlerde yaşayan son derece donanımlı arkadaşlar ile forumda bir arada olmak bana hem çok şey öğretiyor, hem de ülkemin geleceğine daha fazla umut beslememi sağlıyor.


    Bana gelince, adım Serdar. Beş yaşıma kadar babamın doktor olarak görev yaptığı Almanya’da yaşadığımdan dolayı, Türkiye’deki futbol takımlarından bir haberdim. Ailecek Türkiye’ye 69 yılında kesin dönüş yaptık. O dönemde Fenerbahçe takımında kaptan Can Bartu, kaleci Datcu, kral Ogün Altıparmak gibi efsaneler vardı. Haliyle o sene şampiyon olduk. Gerçi maçları pek izleyememiştim. Gazeteler dışında Fenerbahçe’yi sinemalarda film öncesi gösterilen özetlerden seyredebiliyordum. Ama bir şekilde mahalle arkadaşlarımın da etkisiyle gönlümü kaptırdım sarı lacivertli renklere.


    Haliyle orta okul ve liseye Alman Lisesi’inde gittim. Futbol hastası gençler olarak en ufak fırsatı okul bahçesi ve mahalle aralarında top oynayarak geçirirdik. Ben daha sonra bir mahalle arkadaşımın vasıtası ile basketbola sarınca, zamanımın çoğu bu defa Spor Sergide geçmeye başladı. Hafta sonu sabahın köründe oynanan yıldız takımı maçlarından, akşam oynanan birinci lig maçına kadar tüm maçları seyrederdim. O dönem Eczacıbaşı altyapısında da basketbol oynamaya başladım. Beni keşfedemedikleri için daha sonra başka takımlarda şansımı denedim. Üniversiteye başlayınca basketbola devam etmedim. Ama izleyici olarak hep basketbolun içinde kaldım. O zamanlar Fenerbahçe basketbolda ne kadar kötü olsa da maçlarını derbi maçları dışında da takip eden, destekleyen o küçük grupta vardım. NBA maçlarını da videocudan kiraladığım betamax kasetlerden takip etmeye çalışırdım. Daha sonraları iş hayatım esnasında bir ara sosyal sorumluluk addederek tekerlekli basketbol teknik komiserliği de yaptım.

    Uzun yıllar yerli ve yabancı şirketlerde mali işler yöneticisi olarak çalıştım. Son dört senedir mali müşavir olarak uluslararası bir büroda çalışıyorum. Evliyim. İki oğlum var. Biri üniversiteyi bitiriyor. Diğeri İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Lisesinde Piyano öğrencisi.

    Bu arada hem futbol, hem de basketbol kombinem var. Maçları kaçırmamaya çalışıyorum. Yirmi yıllık kongre üyesiyim.


    Yazar olarak Kafka ve Dostoyevski benim için zirve. Ayrıca, tarih ve bilim konularında hem kurgu ve hem de kurgu dışı kitap okumayı çok severim. John Scalzi’nin kitaplarını okumak bana büyük keyif verir.

    Diğer favori yazarım John Steinbeck’i ise ilerideki soruda anlatacağım.


    Son zamanlarda Netflix dizilerine taktığım için kitap okuma sayımda azalma oldu. Walking Dead’i yeni bitirdim. Yeni dizi favorim ise Vikingler. History Kanal dizisi olduğu için tarihi olayları, yaşam tarzlarını, o dönemki pagan geleneklerini daha gerçekçi bir şekilde yansıtmaya çalıştıkları için diziyi etkileyici buluyorum.


    Sizin gibi üyeleri aramızda görmekten gerçekten onur duyuyoruz. Peki ForumFB ile nasıl ve ne zaman tanıştınız?


    Önce Antu üyesiydim. 3 Temmuz’daki tavırlarından dolayı üyeliğimi iptal edip, yeni foruma geçtim. Orada da sıkıntılar, ihraçlar başlayınca bayağı bir üzüldüm. O arada forumdan takip ettiğim arkadaşların bu siteye geçtiklerini öğrendim. En eski üyelerdenim diye düşünüyorum.


    Nickiniz ne anlama gelmekte ve bu tercihinizin bir sebebi var mı?


    Old Santi’nin “Yaşlı Aziz” anlamına gelmesi benim için sadece bir tesadüf. Zira, nickimi çok sevdiğim John Steinbeck’in “Yaşlı Adam ve Deniz” romanındaki Santiago isimli balıkçı karakterinden esinlenerek koydum.

    Santiago da aynı Fenerbahçe taraftarı gibi roman boyunca mücadeleden vazgeçmiyor; bazen hayal kırıklığı yaşıyor, ancak tutkuyla, güçlü bir iradeyle hep ayağa kalkmasını biliyor, inancını hiç kaybetmiyor. Denizli, Bursa, Trabzon, 3 Temmuz, kurşunlanma olayı gibi sizi bitirecek saldırılar ile karşılaşıyor ama mücadelesine vazgeçmeden devam ediyor.


    Bu nicki kullanmaya karar verdiğim sırada Goal filmi vizyondaydı ve ana karakterin ismi de Santi’ydi. Ben de isimlerimiz karışmasın diye nickime Old Santi dedim.


    Forumdan takip ettiğimiz kadarı ile farklı projelere katılım gösteriyorsunuz, podcast yayınızı ve özellikle kendi adıma basketbol hakkındaki blog yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum. Bize bu çalışmalarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?


    Çok teşekkür ederim. Eski dostlar çok önemli. Benim de en sevdiğim arkadaşlarım daha çok çocukluktan kalma dostlarım. Yüzde doksanbeşi de Fenerbahçeli. Can dostlarımdan biri Fenerleaks sitesinin moderatörü. Fenerleaks, 3 Temmuz’daki olayların perde arkasının deşifre edilmesine yönelik bir site. Sitede öncelikle bu konuda yazılar yazıldı, o dönemki olayların detaylı bir kronolojisi oluşturuldu. 3 Temmuz ile ilgili bir çalışma yapılacaksa bence mutlaka yararlanılması gereken bir site. Ben de yazılara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım.


    Bu arada arkadaşım benim basketbola olan merakımı bildiği için siteyi de canlandırmak adına basketbol yazıları yazabileceğimi söyledi. Bu şekilde fenerleaks’de basketbol yazmaya başladım. Ayrıca, Aydınlık gazetesinde de 20 kadar yazım yayınlandı. Geçen sene toplam 80 adet yazı yazmışım.


    Buna ilaveten geçtiğimiz Aralık ayında, özellikle medyada Fenerbahçe aleyhine yapılan yayınlara tepki nedeniyle, kendi programımızı yapalım dedik. Biliyorsunuz, televizyon kanalları rakip takımların resmi yayın organı gibi davranıyor, biraz Fenerbahçe lehine yorum yapan gazeteciler işlerini kaybediyor. Kesinofsayt.com işte bu ortama tepki olarak doğdu. Kimseyle göbek bağımız yok. Neye inanıyorsak onu söylemeye çalışıyoruz. Fena da bir dinleyici kitlesi yok.

    Podcast programı ile ilgili değişik projeler de düşünüyoruz. Geliştirerek devam edeceğiz. Katkı vermek isteyen forumdaşlar bize memnuniyet verir.


    Podcast yayınları görece yeni bir trend ancak ülkemizde henüz çok popüler değil. Mesela en çok dinlenen bilim-teknoloji temalı podcast yayınları 2-3 bin kez dinleniyor/izleniyor. Spor temalı podcastlerde durum farklı mı?


    Türkiye’de bu konuda kapsamlı bir araştırma yok bildiğim kadarıyla.

    Biz de kendi podcastımızın ne kadar dinlendiğini soundcloud ve spotify verilerinden takip ediyoruz. Ayrıca Chartable diye haftalık olarak bilgi veren bir siteden de sıralamamızı anlamaya, tahmin etmeye çalışıyoruz.

    Türkiye’de spor temalı çok fazla podcast yok sanırım. Klasik spor medyasının programlarının yayın sonrasında da takip edilebilmesi maksadıyla podcast yayınları var. Bunları saymıyorum.

    Ancak, podcast yayınları süratle gelişiyor. Medyanın tek sesli hale geldiği günümüzde podcastler bir özgürlük alanı.

    Ben spor podcastı olarak Almanca Fussball MML yayınını takip ediyorum. Oldukça eğlenceli. Mesela Slovan Bratislava-Beşiktaş maçında Karius’un yaptığı hatayla ilgili harika makara yaptılar.


    Podcast yayıncılığının alamet-i farikası nedir ? Klasik spor medyasının ve yeni nesil sosyal medya platformlarının dolduramadığı hangi boşluğu podcast yayınları doldurabilir ?


    Podcast, dinleyicilerin ihtiyaç ve zevklerine göre beğendikleri programları istedikleri zaman dinleyebilecekleri ve internet üzerinden ulaşabilecekleri bir yayın türü. Niş konularda eğlenerek bilgi edinmenize imkan veriyor.

    Yukarıda belirttiğim gibi klasik spor medyası özellikle Türkiye’de neredeyse ele geçirilmiş durumda. Algı operasyonu yaptığını düşündüğümüz programları yapan yayıncılar bile ,haklı olarak, yayıncı kuruluşun maç özetlerindeki bazı pozisyonları kendilerine bilerek vermediklerini iddia ediyor.


    Biz Fenerbahçe’liler günümüzde hakkımızı ekranlarda, radyolarda yeterince arayamıyor, sesimizi istediğimiz gibi duyuramıyor, gündem yaratamıyoruz. Izdırap çektiğimiz bir maçı seyretmek yetmezmiş gibi bir de klasik medyadaki spor programlarını izleyerek kendimize ekstradan eziyet ediyoruz.


    Benim Walking Dead dizisini seyretmeye başlamam, Aspordaki “walking dead”leri izlerken bizim forumdan bir renktaşın “Ne sinirini bozuyorsun bunun orjinali netflix’te, onu izle “tavsiyesiyle oldu. Sağolsun. Çok da iyi yapmışım.

    Sonuçta, biz de kendi programımızı kendimiz yapalım dedik.Nereye kadar giderse artık. Biz çok keyif alıyoruz.


    Yavaş yavaş Fenerbahçe ile ilgili sorulara geçelim isterseniz. Nasıl Fenerbahçeli olduğunuzdan bahsettiniz aslında, ilk gittiğiniz maçı hatırlıyor musunuz?


    Hatırlıyorum elbette. Bir Avrupa Kupası maçıydı. 80 öncesi futbolda neredeyse sadece İsviçre, Lüksemburg gibi ülkelerin takımlarını yenebiliyorduk. Baskette de bazen Hollanda ve İsveç takımlarını.

    İlk gittiğim maç Lüksemburg’un Jeunesse Esch takımıyla oynadığımız maçtı. Teknik direktörümüz Didi. Cemil Turan’ın altın dönemi. Gollerden birini de o atmıştı.

    Cemil Turan beni en çok etkileyen futbolcudur. Oynadığı dönemde fenomendi. En önemli gazetelerde gün aşırı tam sayfa haberleri verilirdi. Onun gibi bir süper yıldız varken, Fatih Terim gibi birinin günümüzde bu kadar ön planda olması, onun neredeyse unutulması anlaşılır gibi değil. Daha doğrusu anlaşılır gibi olmaması lazım.


    Unutamadığınız bir gol var mı?


    Unutamadığım birçok gol var. Ama öncelikle unutamadığım maçtan bahsedeyim.

    1996 yılında oynanan ve Fenerbahçe’nin Oğuz ve Aykut’un golleri ile 2-1 kazandığı Trabzonspor-Fenerbahçe maçı benim en çok zevk aldığım, mutlu olduğum maçtır. Fenerbahçe Teknik Direktörü Brezilya’yı Dünya Şampiyonu yapmış olan Pereira, Trabzonun teknik direktörü ise filozofluğun basamaklarını yeni yeni çıkmaya başlayan Şenol’du.


    Diğer iki sıraya 6-0’lık Fenerbahçe-Galatasaray maçını ve penaltılar ile tur atladığımız Sevilla maçını koyarım.

    Gollere geri dönersek, Alex’in Fenerbahçe’deki ilk golünü hiç unutamam. Çok sevinmiştim. İstanbulspor’a rakibinin belini kırarak atmıştı golü.

    Sonra, yine Alex’in sağ çizgiden rakibini çalımladıktan sonra verdiği pasla Deivid’in Inter’e yarım vole ile attırdığı gol. Ve ardından korner bayrağındaki sevinç.

    Rapaiç’in Gaziantep’e attığı gol de yine en unutamadığım gollerdendir.


    Derbi maçlarından unutamadığınız bir gol var mı?


    Aslında bu golleri en unutamadığım goller listesine de yazabilirdim. Ama Derbi maçlarını ayırdığımız için burada söyleyeyim.

    Birincisi 2002 yılında Rapaiç’in Galatasaray’a lamba gibi taktığı gol. Çekiyorum, kimse hareket etmesin dedi ve muhteşem vurdu.

    Diğeri de kupa maçında Alex’in son dakikalarda 6s’ye attığı frikik golü. Golü attığımızda kalbim duracaktı. Sevinçten çıldırdım adeta. Komşular, Dr. Jeykıl’ın Mr. Hyde kimliği ile tanışmış oldular.


    Fenerbahçe'de görev yapmış veya halen aktif olan, en sevdiğiniz 3 isim istesek kimleri sayardınız?


    Obradovic, Cemil Turan ve Alex’i başa yazarım. Sonra tabii ki Rapaiç ve Van Hoijdonk.

    Kadın baskette Penny Taylor, voleybolda gelmiş geçmiş en büyük kaptan Eda, erkek voleybolda ise Ivan benim bu dallardaki en sevdiğim sporculardır.


    Dünya gözü ile Fenerbahçe formasıyla göreyim dediğiniz bir sporcu var mı?


    Fenerbahçe’nin top saklayan, rakip stoperleri yoran, Fenerbahçe’yi ileride tutacak pivot santraforu olması gerektiğini ve bu pozisyonu yıllardır es geçtiğini düşünüyorum. İşte Vedat geldi, verdiği katkı ortada.

    Maalesef Hasan Vezir rakip tarafından kandırılarak anlamsız bir şekilde takımdan ayrılarak, hem kendi kariyerini bitirdi hem de bize zarar verdi. Pingel de daha doğru dürüst bir maç oynayamadan talihsiz bir sakatlık geçirerek Fenerbahçe’den ayrılmak zorunda kalmıştı. Yine Washington’un kalp hastalığından dolayı Fenerbahçe’deki kariyeri kısa sürmüştü. Onlardan beridir Fenerbahçe’ye düşündüğüm tarzda bir pivot santrafor gelmemişti.

    Bu nedenle, mesela şu an 31 yaşındaki Lewandowski Fenerbahçe’ye gelirse çok sevinirim. İbrahimovic’i isterdim ama o tren kaçtı herhalde. Yine Lukaku’yu çok isterim.

    Gelmesini istediğim diğer bir oyuncu ise Neuer. Bir gün gelse herhalde Schumacher etkisi yapar

    .

    Bu arada yıllarca Fenerbahçeli olduğu halde bizde oynayamayan Mehmet Okur’un Fenerbahçe’mizde oynamasını isterdim. Şimdi ise Fenerbahçeliliğini saklamayan Mesut Özil Fenerbahçe formasını giyerse çok mutlu olurum.


    Bu sezon için futbol takımımızın gerçekleştirmiş olduğu transferler ve izlediğimiz transfer politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?


    Benim ne düşündüğümden ziyade önemli olan kulübün mali durumu. Ben bu seneki transferlerin bu şartlarda gayet yerinde olduğunu düşünüyorum. Ancak, herkesin hem fikir olduğu üzere iyi bir sol bek ve stoper alınamadı. Sanki dünyadaki tek sol bekmiş gibi Kolorov ile çok vakit kaybedildi. Aynı şekilde Rami transferi de son dakika yapılan panik ve fırsat transferiydi. Büyük oyuncu ama şu ana kadar geleceğe dair bir ışık vermedi.

    Bu arada anlı şanlı medyamız rakiplerin yaptığı transferleri şişirdi de şişirdi. Transfer döneminde gıcık oluyordum. Ama şimdi iyi ki böyle yapmışlar diyorum.

    Fenerbahçe’nin kadrosuna formama ismini yazdıracağım Emre, Vedat, Kruse, Gustavo Baba gibi karizmatik oyuncular katıldı. Geçen senenin en büyük eksikliği bu tarz lider özellikli bir oyuncunun olmayışıydı.

    Kruse gibi free agent bir oyuncunun takıma kazandırılması büyük iş. Yine Vedat’ın rakibin elinden kapılarak transfer edilmesi stratejik açıdan çok önemliydi. Bu transfer sayesinde biz değeri 30-40 milyon Euro edebilecek bir yıldız kazandık. Onlar ise Falcao’ya 25 milyon Euro kadar bir para gömdüler.


    Rodriguez yine akan kanat oyuncusu olarak çok önemli. Ben Fenerbahçe yöneticisi olsam devre arasında stratejik olarak Onyekuru’yu transfer listesinin başına koyardım. Hem bize lazım, hem de rakibin en önemli eksiği.


    Sizce Ersun Yanal doğru tercih miydi? Sezon başında yetki sizde olsaydı farklı bir hoca tercihiniz olur muydu?


    Kanımca, Ali Koç’un ilk geldiği sene, ülke dışına çıkmamış, Hollandalı genç bir teknik direktörü takımın başına getirmesi en önemli hatasıydı. Acelecilik yaptı.

    Ben de yabancı şirketlerde çalıştığım için Ali Koç’un çalışma sistemini tahmin edebiliyorum. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapılır ve buna bağlı kalınır.

    Ali Koç başkan olduğunda Fenerbahçe’nin en çok ihtiyacı olan şey şampiyon olmak olduğu için, kısa vadeli planın başına “Şampiyon Olunacak” yazmalı ve bunu en kolay ve pratik şekilde sağlayacak teknik direktörle çalışmalıydı. Takımı şampiyon yapacak hoca ile yola çıkılarak, kulüpteki şampiyon olamamanın getirdiği kırılganlıktan kurtulduktan sonra uzun vadeli hedeflere yönelik hoca arayışlarına girilebilirdi.

    Cocu uzun vadeli hedeflere yönelik bir riskli seçimdi.


    Dolayısıyla, geç oldu ama şu an için Ersun Yanal doğru tercih. Zaten Avrupa Kupası maçımız da yok. Tek bir hedefe yönelik haftadan haftaya maçlara hazırlanıyoruz.

    Ancak, uzun vadede Ali Koç’un Fenerbahçe’ye ekol kazandıracak bir yabancı hoca getirmeyi isteyeceğini düşünüyorum. Umarım Alman olur.


    Sakatlıklardan arınmış bir Fenerbahçe'nin transfere en çok ihtiyacı olan mevkisi neresi?


    Ersun Yanal futbolunda kanat oyuncuları çok önemlidir. Moses’den daha iyi akan bir kanat. Ortaları sağlam çok iyi bir sol bek ve hatta sağ bek.

    Tabii, Rami’nin de istenen düzeye gelmesinden şüpheli olduğum için bir de stoper.

    Altay hatalarından ders çıkarmalı. Defans oyuncuları ile iletişimini geliştirmeli. Özellikle İsla ile çarpışmamaya dikkat etmeli.


    Peki sizce kaçıncı olacağız?


    Kesinlikle şampiyon olacağız.



    Futbol hariç takip ettiğiniz branşlar neler?


    Başta Erkek ve kadın basketbol.

    Kadın basketbol özellikle takip ettiğim bir dal. Avrupa Şampiyonluğu görmeden ölürsem gözüm arkada gider. Bu kadar yatırım yapıldıktan, sayısız defa final four oynadıktan sonra ne olursa olsun Avrupa Şampiyonu olmalıydık. Taurasi kumpası beni çok üzdü. Maalesef yapanların yanına kaldı.


    Bu sene gerek transferler gerek idari kadro anlamında güzel hamleler yapıldı. Umarım yolun sonu şampiyonluklar olur.

    Aslında, başta voleybol, Fenerbahçe nerede varsa takip etmeye çalışıyorum.

    Mali durumumuz düzeldiğinde bir kadın futbol takımımız olmasını ve kaptanının da ABD’li Megan Rapinoe olmasını isterdim.


    Basketbol şubemizden konuşalım biraz da isterseniz. Fenerbahçe Beko'nun bu seneki kadro yapılanmasını nasıl buluyorsunuz?


    Bu sene geçtiğimiz yıllara nazaran yıldız niteliğindeki oyuncuları takıma kattık. Ancak, uzun oyuncu hamlesini yine yapmadık. Defalarca forumlarda yazdığım gibi mutlaka bir uzun yedeklemesi yapmamız lazımdı. Zira, uzun adam çabuk ve kontrolsüz bir şekilde faul alabilir, kolay sakatlanır. Sakatlıktan geç döner, geç form tutar. Hala alınabileceğine dair umudum var. Lauvergne’e de güvenim artık kalmadı. Onunla yola çıkarsak yarı yolda kalırız.


    İlk haftalardaki tutuk performansımızı neye bağlıyorsunuz? Forumda sıklıkça dile gelen doymuşluk, takımın çehresinde yapılması gereken değişiklik kavramları hakkında ne düşünüyorsunuz?


    İnanılmaz zorlu bir fikstür, sakatların yeni yeni geri dönüşü ve buna bağlı olarak yeterli hazırlık dönemi geçirilememesine bağlıyorum. Setler oturmadı. Williams’ın pozisyonu belli değil. Uzun transferi olursa hoca onu belki farklı oynatacak, olmazsa başka türlü oynatacak.


    Doymuşluk konusuna katılmıyorum. Sonuçta rakipler neredeyse hep aynı. Onların bizden daha fazla doymuş olmaları lazım. Ben takımdaki eski ve şampiyonluklar kazandıran oyuncularımıza, karakterlerine sonuna kadar güveniyorum. Sloukas, Datome ve Kalinic mutlaka düzelecektir. Melih de öyle. Vesely şimdiden iyi işaretler veriyor. Ali Muhammed bir tane zaten. Şu anda bir uyumsuzluk var. Herkesin kafası karışık. Nando’nun bile.


    Doymuşluk seyircide olmuş olabilir. Taraftarın önceliği futbol takımındaki ışıktan da kaynaklandığı üzere futboldaki şampiyonluk.


    Bu sene Euroleague’de normal sezon ve playofflarda sırlamamız nasıl olur?


    Şu on maçta yedi deplasmanın olduğu zorlu fikstür bitsin, takımın toparlanacağını ve yine üst düzey basketbol oynamaya başlayacağını düşünüyorum. Zaten sıralamadan ziyade play off’a sakatsız ve formda girelim yeter. Geçmiş senelerdeki tecrübelerden sonra sanırım herkesin düşüncesi aynıdır. Bu seneki hayalim biraz riskli ama play off’a altıncı sıradan girmek ve üçüncü sıradaki Efes’i eleyerek Final Four’a kalmak.


    Futbolda ezeli rakip denince aklımızda bir takım beliriyor, sizce Euroleague’de de böyle bir rekabet içerisinde olduğumuz, maçları daha bir heyecanlı/özel olan bir rakip takım oluştu mu?


    Euroleague’in günümüzdeki üç büyükleri Real Madrid ve CSKA ile birlikte Fenerbahçe Beko. Geçen sene bu iki takımla oynadığımız maçların yeri taraftarın gözünde de ayrı. En unutamadığımız goller gibi Datome’nin Real Madrid’e attığı son saniye basketi de herhalde ileride en unutulmaz basketlerden biri olacak.


    Ancak bu seviyeyi sürdürmek lazım. Real ve CSKA onlarca yıldır bu seviyelerde.

    Mesela eskiden İtalyan Varese vardı. 5 defa Euroleague şampiyonluğu , 2 defa Saporta kupası şampiyonluğu kazanmış. Şimdi ikinci ligde. Bir çok kişi hatırlamaz bile.


    Basketbol maçlarımızı salondan takip etme fırsatınız oluyor mu?


    Basketbol kombinem var. Maçları eksiksiz takip etmeye çalışıyorum.


    Ayrıca son üç defadır, Final Four organizasyonlarına da gidiyorum. Sağolsun Obradovic, ona güvendiğimizden olayı, daha sezon başından biletlerimizi alıyoruz. Sezon sonu tatili oluyor. Güzel bir grubumuz var. Gazeteci arkadaşlar da var aralarında. Bu sene de Frankfurt üzerinden Köln’e gideceğiz. Uçak biletlerini aldık bile.


    In Obra we trust.


    Taraftarın maçın içerisine giremediği, basketbol kültürünü oturtmasına rağmen takımımıza yeterli desteği sağlayamadığı, maç seçtiği sizce ne kadar doğru?


    Maalesef doğru. Taraftarlar her maça aynı motivasyonu gösteremiyor. Takım nasıl olsa kazanır modunda oluyorlar. Ancak, maçın kopar noktaya geldiğini hissettikleri zaman maça müdahale ediyorlar.

    Aralardaki oyunlar ve gösterilerde seyirciyi pelte gibi yapıyor. Bence bu konuda idareciler de taraftarın daha fazla motive edilmesini sağlayabilmek için çaba sarf etmeli.


    Bu arada Ataşehir’e ulaşım da oldukça sıkıntılı. Ben Gayrettepe’den üç vasıta değiştirerek ve bir hayli de yol yürüyerek salona ulaşıyorum. Bu da seyircinin enerjisini alıyor olabilir. İnşallah, metro bitince daha rahat gideceğiz salona.


    Temmuz ayında Obradovic’in sözleşmesi ile ilgili bir başlık açmıştınız. Sizce bu süreç nasıl işleyecek gibi duruyor?


    Obradovic’in ayrılma ihtimalinden dolayı oldukça endişeliyim. Hala sözleşme uzatılması için bir adım atılmadı. Biliyorsunuz, Obradovic’in kızının evi Barcelona’da. Kendisi de şehre olan sevgisinden zaman zaman bahsediyor. Barcelona bu sene neredeyse dream team kurdu. Bu takımının Pesic’e yar edileceğini hiç sanmıyorum. Bence Pesic emanetçi. Kevin Durant’ın bile Barcelona’ya gitmek istiyorum haberlerinin çıktığı ortamda, Barcelona’nın yeni heyecanları yaşayabileceği cezbedici bir kontrat ile Obradovic’i ikna etmesi bana pek muhtemel geliyor.


    Giderse en azından aynı ekolden bir koç gelmeli. Belki de Erdem Can takımın başına geçmeli. Ama umarım hoca bizi uzun yıllar bırakmaz.


    Bir son sözünüz, diğer üyelere foruma pozitif katkı sağlayacağına inandığınız önerileriniz var mı?


    Forum hepimizi geliştiriyor. Yazmaya devam etsinler.

    Sizlere de bana bu imkanı verdiğiniz için sonsuz teşekkürler…



    Oldukça keyifli bir röportaj oldu, bütün sorulara çok özenle yanıt verdiniz, sizin gibi değerli ve tecrübeli insanların aramızda olduğunu öğrenmek bizleri de daha iyi olmak için fazlaca motive ediyor. Umarım özellikle takip ettiğiniz diğer branşlar başta olmak üzere, tekrar sohbet etme fırsatı buluruz. Vakit ayırdığınız için tekrar teşekkürler.


  • Aramızda böyle değerli büyüklerimizin olduğunu öğrenmek çok sevindirici, teşekkürler bu güzel röportaj için :)


    Tebrikler Old Santi , emeğinize sağlık!